#smrgSAHAF Türkiye Ekonomisinin Tarihi 1900 - 1960 - 2003

Basıldığı Matbaa:
Pelin Ofset
ISBN-10:
9755333851
Stok Kodu:
1199047709
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
436 s.
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2003
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199047709
433705
Türkiye Ekonomisinin Tarihi 1900 - 1960 -        2003
Türkiye Ekonomisinin Tarihi 1900 - 1960 - 2003 #smrgSAHAF
0.00
Batılılaşma diye nitelediğimiz yüzeysel değişim çabaları, sadece belli bir azınlığın yaşam tarzını değiştirmesine karşın ülkede gözle görülebilir bir ekonomik ve toplumsal ilerleme sağlamamıştır. Dış borçların ülkeyi ipotek altına alması, kapitülasyonlar, yabancı finans kapitalin bir ahtapot gibi ülkenin tüm kaynaklarını kollarına alması, Osmanlı İmparatorluğu'nu, adı açıkça söylenmese de bir yarısömürge haline getirmişti. Yabancı sermayenin bu acımasız egemenliği ülke aydınları arasında tepki çekse de, kapitalist politikaların dışında bir yolun aranmasını gündeme getirmedi. Çözüm yolu olarak yerli sermaye sahiplerinin yaratılması düşüncesi öne çıktı. Yerli sermayenin yaratılması ve himaye edilmesi devletin adeta öncelikli görevi haline getirildi; devletin sermaye birikimi yaratmadaki önceliği daima savunuldu. Yüzyılın sonuna kadar devletin bu karakteri hiçbir zaman değişmedi. Kamunun iktisadi kuruluşları bu ülkeyi yaşama geçirmede etkin bir araç oldu. Türkiye'de devletçiliğin en güçlü olduğu 30'lu yıllarda bile bu ilkeden vazgeçilmedi. İşin özü, Türkiye Cumhuriyeti yaşamı süresince kapitalist bir ülke olma özlemini daima önde tuttu. Kamunun gücünü ve olanaklarını bu doğrultuda seferber etti. Sonuçta, günümüzdeki bir avuç sermayedar yaratıldı. Yüzyılın sonunda ülkede özel sektör adına ne varsa bu kamu kaynaklarıyla özendirilmiş ve palazlandırılmıştır. Devlet bu konuda çeşitli olanakları kendilerine girişimci denen kişilerin, şirketlerin önüne sermiştir. Gelir dağılımı daha da bozulmuş, gelirler arası uçurum büyümüştür. Geldiğimiz nokta bellidir, bunun sorumlusu ise, tüm bir yüzyıl içinde aranmalıdır. (Arka kapaktan)
Batılılaşma diye nitelediğimiz yüzeysel değişim çabaları, sadece belli bir azınlığın yaşam tarzını değiştirmesine karşın ülkede gözle görülebilir bir ekonomik ve toplumsal ilerleme sağlamamıştır. Dış borçların ülkeyi ipotek altına alması, kapitülasyonlar, yabancı finans kapitalin bir ahtapot gibi ülkenin tüm kaynaklarını kollarına alması, Osmanlı İmparatorluğu'nu, adı açıkça söylenmese de bir yarısömürge haline getirmişti. Yabancı sermayenin bu acımasız egemenliği ülke aydınları arasında tepki çekse de, kapitalist politikaların dışında bir yolun aranmasını gündeme getirmedi. Çözüm yolu olarak yerli sermaye sahiplerinin yaratılması düşüncesi öne çıktı. Yerli sermayenin yaratılması ve himaye edilmesi devletin adeta öncelikli görevi haline getirildi; devletin sermaye birikimi yaratmadaki önceliği daima savunuldu. Yüzyılın sonuna kadar devletin bu karakteri hiçbir zaman değişmedi. Kamunun iktisadi kuruluşları bu ülkeyi yaşama geçirmede etkin bir araç oldu. Türkiye'de devletçiliğin en güçlü olduğu 30'lu yıllarda bile bu ilkeden vazgeçilmedi. İşin özü, Türkiye Cumhuriyeti yaşamı süresince kapitalist bir ülke olma özlemini daima önde tuttu. Kamunun gücünü ve olanaklarını bu doğrultuda seferber etti. Sonuçta, günümüzdeki bir avuç sermayedar yaratıldı. Yüzyılın sonunda ülkede özel sektör adına ne varsa bu kamu kaynaklarıyla özendirilmiş ve palazlandırılmıştır. Devlet bu konuda çeşitli olanakları kendilerine girişimci denen kişilerin, şirketlerin önüne sermiştir. Gelir dağılımı daha da bozulmuş, gelirler arası uçurum büyümüştür. Geldiğimiz nokta bellidir, bunun sorumlusu ise, tüm bir yüzyıl içinde aranmalıdır. (Arka kapaktan)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat