#smrgSAHAF Türkler 21 Cilt TAKIM -

Hazırlayan:
Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca
Stok Kodu:
1199035584
Boyut:
20x28
Sayfa Sayısı:
19391 s.
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2002
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
1. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199035584
421671
Türkler 21 Cilt TAKIM -
Türkler 21 Cilt TAKIM - #smrgSAHAF
0.00
Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
Yayın Danışmanı Porf. Dr. Halil İnalcık
Danışma Kurulu Başkanı: Prof. Dr. Abdülhaluk Çay

Türk tarihi bugüne kadar spesifik olarak, bölgesel çerçevede ve ön yargılarla incelenmiş, fakat genelde incelenmemiştir. Bu yüzden bir devletin tarihi, bir Türk boyunun serüveni, bir Türk liderin mücadelesi, Türklerin hayat tarzı, siyasi ilişkileri vs. değerlendirilmiş, fakat aralarındaki kopukluk giderilememiş, başka bir deyişle, Türk tarihinde bir bütünlük sağlanamamıştır. Halbuki Türk tarihi bir bütündür, fakat bu "bütünlük", bugüne kadar yeterince vurgulanmamış ve siyasi parçalanmanın etkisinden kurtarılamamıştır.

Yeni Türkiye, bu eserle, Türk tarihine de bir bütünlük kazandırmakta, siyaset ve sınır ötesi bir tarih görüşü ortaya koymaktadır. Daha doğrusu, zaten doğal mecrasında bu şekilde akan, fakat çeşitli siyasi tercihler veya bölgesel düşüncelerle ayrışan Türk milletinin tarihini ortak bir tarih haline getirmeyi ümit etmektedir.

Türkler adlı bu eserimizin amaçladığımız hedefe büyük ölçüde ulaştığı düşüncesindeyiz. Çünkü Türk Cumhuriyetlerinin tarihleri hakkında yazılanlar şöyle bir ortak tarihi gelişime işaret etmektedir. Hun İmparatorluğu muhtelif Türk boylarının kurduğu devlet olarak fonksiyonunu tamamladıktan sonra, Orta Asya'da Göktürkler ve Uygurlar sonuna kadar olan dönem bütün Türk devlet ve topluluklarının ortak tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu tarihten sonra Türk tarihinde göç yollarının farklılığı ile mütenasip bir tarihi süreç başlamış ve Türk tarihi üç kola ayrılan Türk boylarının serüvenine sahne olmuştur. Birinci kol; Oğuz Türklerinden Selçuk ve ailesinin önderliğinde Anadolu'yu vatan haline getirmesi ile tarih sahnesinde götürmüştür. Bu kolun tarihi, Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları, Osmanlılar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti şeklinde bir devamlılık arz etmiştir. Kazak, Kırgız, Özbek ve Doğu Türkistan grubu Orta Asya'da, Türklerin anayurdunda kalmışlar ve varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Üçüncü kola mensup, Tatar, Başkurd, Avar, Kıpçak ve Bulgarlar ise Karadeniz'in kuzeyinde ve Doğu Avrupa siyasi tarihinde derin izler bırakmışlar, fakat bunların bir kısmı varlıklarını muhafaza edemeyerek zamanla yerli unsurlarla karışmışlardır. Bu üç koldan ayrılarak tali kollar oluşturan Türkler ise Hindistan, Mısır, Çin ve Moğolistan'da bir süre hakim olmuşlar, fakat daha sonra egemenliklerini sürdürememişlerdir.

Bu açıklamamız aslında Türk tarihinin bir bütünlük ve devamlılık arz ettiğini kesin olarak ortaya koymaktadır. Ancak bugüne kadar yazılan eserler bölgesel ve ırkı endişeler taşıdığı için bu konuya yeterli vurguyu yapamamışlardır. Halbuki Türk tarihinin bölünmezliği ve Türk devletlerinin her birinin aynı milletten olduğu, 1936 yılında bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün çıkardığı bir kanunla, Cumhurbaşkanlığı sancağındaki yerini almak suretiyle en resmi ağızdan ilan edilmiştir. Bu eser, bu açıdan bir ilki gerçekleştirmekte, Türk tarihinin aynı kökten bir ağacın dalları gibi düşünülmesi ve ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nasıl ki, Fernand Braudel Akdeniz havzasını bir birleşik kültür ve medeniyet olarak ele aldı ise, artık Türk tarihi de büyük bir Türkistan coğrafyasının kültür ve medeniyet alanı olarak ele alınmalıdır. Aslında son zamanlarda yapılan araştırmalar, bugünkü tarih yazıcılığının tespitlerinin tersine, Türk devletlerinin birbirlerinin mirası üzerinde kurulduğunu ve yükseldiğini göstermiştir. Osmanlı bürokrasisi, maliyesi ve ordusunda Büyük Selçuklu kurumlarının nasıl yaşatıldığı artık bugün kesin olarak anlaşılmış bulunmaktadır. Dolayısıyla artık Türk tarihinin bir bütün halinde incelenmesi ve yazılmasının zamanı gelmiştir. Türkistan'ı coğrafi olarak birbirinden ayrı bölgelere ayırmak belki mümkündür, ama tarihini ayırmak tarihi geçmişe sırt çevirmektir.

Öte yandan Türk tarihinin bir bütün ve ortak kültür unsuru olarak ele alınamamasının nedenlerinden birisi de tarihin hanedanlar temel alınarak yazılmasıdır. Bizce bu yanlıştır ve Türk tarihinin birbirinden kopuk şekilde incelenmesinin temelinde bu hata yatmaktadır. Hanedan esasına göre yazılan tarihler, aynı zamanda hanedanın dostunu dost, düşmanını düşman olarak mütalaa etmektedir. Halbuki hanedanlar her ne kadar devlet adına hareket etseler de öncelikle hanedanının menfaatlerini ön planda tutmaktadırlar. Bu yaklaşım Türk topluluklarının ve devletlerinin birbirlerinden zamanla uzaklaşmalarına yol açmaktadır. Örneğin XVI. Yüzyılın iki önemli Türk devleti olan Osmanlılar ve Safeviler devletlerinin bekası için karşı karşıya gelmişler, uzun bir süre birbirleriyle savaşmışlardır. Ama bu iki devlet de birer Türkmen devletidir. Dolayısıyla, tarihlerimizde bu iki Türk devleti arasındaki mücadeleleri Osmanlı-İran ilişkileri şeklinde ele almak doğru olmasa gerektir. Hanedanlar farklı Türk sülaleleri olabilir, ama bu durum Türk milletinin kültürel ve sosyolojik devamlılığını yitirmesi için bir araç olmamalıdır. Modern tarihçi artık hanedanın resmi vekâyinüvisi değil, Türk tarihini tarafsız olarak inceleyen bir bilim adamı olduğunu kabul etmeli ve bu bilinç ile davranmalıdır.

Türk tarihinin ortak ve aynı kökten geldiğini vurguladıktan sonra Türk tarihinin ele alınmasındaki bir metot yanlışlığına değinmeden geçmek yanlış olur kanısındayız. Bilindiği gibi Cumhuriyet dönemine kadar Türk tarihi İslam tarihinin bir parçası olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlayış İslam öncesi Türk tarihinin yüzyıllar boyunca ihmal edilmesine yol açmıştır. Cumhuriyet döneminde benimsenen Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi bu gidişi tersine çevirmeyi hedeflemiş, ancak bu defa da Türk tarihinin bütünlüğü bozulmuştur. Çünkü bu dönemde Osmanlı tarihi ihmal edilmiştir. Bu dönem Türk tarih yazıcılığının tepkici bir yaklaşımın ürünü olması ise, bu dönem tarih yazıcılığının bir gelenek yaratamamasına sebep olmuştur. Ne yazık ki, bu olumsuz gelişme, en fazla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yazımını etkilemiş, 1923-2000 arası dönem bilimsel, tarih metodolojisine uygun ve evrensel nitelikte incelenememiştir.

Bütün bu ve benzeri çalışmalar şunu göstermektedir ki, Türklerin tarihine dair tarafsız, kapsamlı, ilmi ölçülere uygun ve her Türk devlet ve boyuna eşit mesafede bir Genel Türk Tarihi kitabı mevcut değildir. Daha önemlisi günceli yakalayan bir tarih kitabımız yoktur. Halbuki, özellikle 1991'dan sonra Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla Türk dünyasında tarihle birlikte, tarihe bakış da büyük ölçüde değişmiştir. Dünyada oluşan yeni stratejik dengeler Türk dünyasının ve bilhassa Orta-Asya'nın önem kazanmasına, bölgenin tarihi geçmişine derin ilgi ve alaka uyanmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte ihtiyaca cevap veren, bütün Türk devlet ve topluluklarının tarihlerini bir arada ele alan bir eser yoktur. Genel bir Türk tarihi kitabına olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Bu itibarla, hazırladığımız Türkler adlı bu eser içerik, yaklaşım, orijinalite, hacim ve yazar kadrosu bakımından önceki genel Türk tarihleri ile kıyaslanamayacak kadar önemli özellikler taşımaktadır.

Türk projesi ve eserin hazırlanması hakkında da birkaç önemli tespit yapmak yararlı olur kanaatindeyiz. Projeye başlarken, 2000 yılı sonlarında dünyada Türkoloji araştırması yapan 6000 civarında araştırmacı belirlenmiştir. Konu planı ile bilim adamlarından yapabilecekleri katkı sorulmuş ve gelen yazı teklifleri konu bütünlüğüne göre kabul edilmiş veya kendilerine konu planın da ihtiyaç duyulan konuları yazmaları teklif edilmiştir. Bu teklif yapılırken araştırmacının uzmanlık alanına ehemmiyet verilmiştir. Eser tamamen sipariş üzerine yazılan araştırma yazılarından oluşmadığı için aynı konuda benzer yazılar da tarafımıza ulaşmıştır. Bu yazılar, bilimsel ölçülere uygun oldukları halde tekrara düşmemek için yayınlanamamıştır.

Bu açıklamalar ışığında iddia edebiliriz ki, eksiklerine rağmen Türkler adlı bu eserimiz, evrensel nitelikte, bilimsel araştırma metotlarına uygun, Türk tarihinin bütününü dil, tarih, kültür, sanat, dil ve edebiyat gibi farklı açılardan ve bir bütün halinde ele alan yegane eserdir. Bu anlamda, Türk milletinin dünya tarihindeki yerini ve önemini ortaya koyarak, gelecek bilimsel çalışmalara ışık tutacaktır. - Kemal Çiçek

Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
Yayın Danışmanı Porf. Dr. Halil İnalcık
Danışma Kurulu Başkanı: Prof. Dr. Abdülhaluk Çay

Türk tarihi bugüne kadar spesifik olarak, bölgesel çerçevede ve ön yargılarla incelenmiş, fakat genelde incelenmemiştir. Bu yüzden bir devletin tarihi, bir Türk boyunun serüveni, bir Türk liderin mücadelesi, Türklerin hayat tarzı, siyasi ilişkileri vs. değerlendirilmiş, fakat aralarındaki kopukluk giderilememiş, başka bir deyişle, Türk tarihinde bir bütünlük sağlanamamıştır. Halbuki Türk tarihi bir bütündür, fakat bu "bütünlük", bugüne kadar yeterince vurgulanmamış ve siyasi parçalanmanın etkisinden kurtarılamamıştır.

Yeni Türkiye, bu eserle, Türk tarihine de bir bütünlük kazandırmakta, siyaset ve sınır ötesi bir tarih görüşü ortaya koymaktadır. Daha doğrusu, zaten doğal mecrasında bu şekilde akan, fakat çeşitli siyasi tercihler veya bölgesel düşüncelerle ayrışan Türk milletinin tarihini ortak bir tarih haline getirmeyi ümit etmektedir.

Türkler adlı bu eserimizin amaçladığımız hedefe büyük ölçüde ulaştığı düşüncesindeyiz. Çünkü Türk Cumhuriyetlerinin tarihleri hakkında yazılanlar şöyle bir ortak tarihi gelişime işaret etmektedir. Hun İmparatorluğu muhtelif Türk boylarının kurduğu devlet olarak fonksiyonunu tamamladıktan sonra, Orta Asya'da Göktürkler ve Uygurlar sonuna kadar olan dönem bütün Türk devlet ve topluluklarının ortak tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu tarihten sonra Türk tarihinde göç yollarının farklılığı ile mütenasip bir tarihi süreç başlamış ve Türk tarihi üç kola ayrılan Türk boylarının serüvenine sahne olmuştur. Birinci kol; Oğuz Türklerinden Selçuk ve ailesinin önderliğinde Anadolu'yu vatan haline getirmesi ile tarih sahnesinde götürmüştür. Bu kolun tarihi, Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları, Osmanlılar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti şeklinde bir devamlılık arz etmiştir. Kazak, Kırgız, Özbek ve Doğu Türkistan grubu Orta Asya'da, Türklerin anayurdunda kalmışlar ve varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Üçüncü kola mensup, Tatar, Başkurd, Avar, Kıpçak ve Bulgarlar ise Karadeniz'in kuzeyinde ve Doğu Avrupa siyasi tarihinde derin izler bırakmışlar, fakat bunların bir kısmı varlıklarını muhafaza edemeyerek zamanla yerli unsurlarla karışmışlardır. Bu üç koldan ayrılarak tali kollar oluşturan Türkler ise Hindistan, Mısır, Çin ve Moğolistan'da bir süre hakim olmuşlar, fakat daha sonra egemenliklerini sürdürememişlerdir.

Bu açıklamamız aslında Türk tarihinin bir bütünlük ve devamlılık arz ettiğini kesin olarak ortaya koymaktadır. Ancak bugüne kadar yazılan eserler bölgesel ve ırkı endişeler taşıdığı için bu konuya yeterli vurguyu yapamamışlardır. Halbuki Türk tarihinin bölünmezliği ve Türk devletlerinin her birinin aynı milletten olduğu, 1936 yılında bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün çıkardığı bir kanunla, Cumhurbaşkanlığı sancağındaki yerini almak suretiyle en resmi ağızdan ilan edilmiştir. Bu eser, bu açıdan bir ilki gerçekleştirmekte, Türk tarihinin aynı kökten bir ağacın dalları gibi düşünülmesi ve ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nasıl ki, Fernand Braudel Akdeniz havzasını bir birleşik kültür ve medeniyet olarak ele aldı ise, artık Türk tarihi de büyük bir Türkistan coğrafyasının kültür ve medeniyet alanı olarak ele alınmalıdır. Aslında son zamanlarda yapılan araştırmalar, bugünkü tarih yazıcılığının tespitlerinin tersine, Türk devletlerinin birbirlerinin mirası üzerinde kurulduğunu ve yükseldiğini göstermiştir. Osmanlı bürokrasisi, maliyesi ve ordusunda Büyük Selçuklu kurumlarının nasıl yaşatıldığı artık bugün kesin olarak anlaşılmış bulunmaktadır. Dolayısıyla artık Türk tarihinin bir bütün halinde incelenmesi ve yazılmasının zamanı gelmiştir. Türkistan'ı coğrafi olarak birbirinden ayrı bölgelere ayırmak belki mümkündür, ama tarihini ayırmak tarihi geçmişe sırt çevirmektir.

Öte yandan Türk tarihinin bir bütün ve ortak kültür unsuru olarak ele alınamamasının nedenlerinden birisi de tarihin hanedanlar temel alınarak yazılmasıdır. Bizce bu yanlıştır ve Türk tarihinin birbirinden kopuk şekilde incelenmesinin temelinde bu hata yatmaktadır. Hanedan esasına göre yazılan tarihler, aynı zamanda hanedanın dostunu dost, düşmanını düşman olarak mütalaa etmektedir. Halbuki hanedanlar her ne kadar devlet adına hareket etseler de öncelikle hanedanının menfaatlerini ön planda tutmaktadırlar. Bu yaklaşım Türk topluluklarının ve devletlerinin birbirlerinden zamanla uzaklaşmalarına yol açmaktadır. Örneğin XVI. Yüzyılın iki önemli Türk devleti olan Osmanlılar ve Safeviler devletlerinin bekası için karşı karşıya gelmişler, uzun bir süre birbirleriyle savaşmışlardır. Ama bu iki devlet de birer Türkmen devletidir. Dolayısıyla, tarihlerimizde bu iki Türk devleti arasındaki mücadeleleri Osmanlı-İran ilişkileri şeklinde ele almak doğru olmasa gerektir. Hanedanlar farklı Türk sülaleleri olabilir, ama bu durum Türk milletinin kültürel ve sosyolojik devamlılığını yitirmesi için bir araç olmamalıdır. Modern tarihçi artık hanedanın resmi vekâyinüvisi değil, Türk tarihini tarafsız olarak inceleyen bir bilim adamı olduğunu kabul etmeli ve bu bilinç ile davranmalıdır.

Türk tarihinin ortak ve aynı kökten geldiğini vurguladıktan sonra Türk tarihinin ele alınmasındaki bir metot yanlışlığına değinmeden geçmek yanlış olur kanısındayız. Bilindiği gibi Cumhuriyet dönemine kadar Türk tarihi İslam tarihinin bir parçası olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlayış İslam öncesi Türk tarihinin yüzyıllar boyunca ihmal edilmesine yol açmıştır. Cumhuriyet döneminde benimsenen Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi bu gidişi tersine çevirmeyi hedeflemiş, ancak bu defa da Türk tarihinin bütünlüğü bozulmuştur. Çünkü bu dönemde Osmanlı tarihi ihmal edilmiştir. Bu dönem Türk tarih yazıcılığının tepkici bir yaklaşımın ürünü olması ise, bu dönem tarih yazıcılığının bir gelenek yaratamamasına sebep olmuştur. Ne yazık ki, bu olumsuz gelişme, en fazla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yazımını etkilemiş, 1923-2000 arası dönem bilimsel, tarih metodolojisine uygun ve evrensel nitelikte incelenememiştir.

Bütün bu ve benzeri çalışmalar şunu göstermektedir ki, Türklerin tarihine dair tarafsız, kapsamlı, ilmi ölçülere uygun ve her Türk devlet ve boyuna eşit mesafede bir Genel Türk Tarihi kitabı mevcut değildir. Daha önemlisi günceli yakalayan bir tarih kitabımız yoktur. Halbuki, özellikle 1991'dan sonra Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla Türk dünyasında tarihle birlikte, tarihe bakış da büyük ölçüde değişmiştir. Dünyada oluşan yeni stratejik dengeler Türk dünyasının ve bilhassa Orta-Asya'nın önem kazanmasına, bölgenin tarihi geçmişine derin ilgi ve alaka uyanmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte ihtiyaca cevap veren, bütün Türk devlet ve topluluklarının tarihlerini bir arada ele alan bir eser yoktur. Genel bir Türk tarihi kitabına olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Bu itibarla, hazırladığımız Türkler adlı bu eser içerik, yaklaşım, orijinalite, hacim ve yazar kadrosu bakımından önceki genel Türk tarihleri ile kıyaslanamayacak kadar önemli özellikler taşımaktadır.

Türk projesi ve eserin hazırlanması hakkında da birkaç önemli tespit yapmak yararlı olur kanaatindeyiz. Projeye başlarken, 2000 yılı sonlarında dünyada Türkoloji araştırması yapan 6000 civarında araştırmacı belirlenmiştir. Konu planı ile bilim adamlarından yapabilecekleri katkı sorulmuş ve gelen yazı teklifleri konu bütünlüğüne göre kabul edilmiş veya kendilerine konu planın da ihtiyaç duyulan konuları yazmaları teklif edilmiştir. Bu teklif yapılırken araştırmacının uzmanlık alanına ehemmiyet verilmiştir. Eser tamamen sipariş üzerine yazılan araştırma yazılarından oluşmadığı için aynı konuda benzer yazılar da tarafımıza ulaşmıştır. Bu yazılar, bilimsel ölçülere uygun oldukları halde tekrara düşmemek için yayınlanamamıştır.

Bu açıklamalar ışığında iddia edebiliriz ki, eksiklerine rağmen Türkler adlı bu eserimiz, evrensel nitelikte, bilimsel araştırma metotlarına uygun, Türk tarihinin bütününü dil, tarih, kültür, sanat, dil ve edebiyat gibi farklı açılardan ve bir bütün halinde ele alan yegane eserdir. Bu anlamda, Türk milletinin dünya tarihindeki yerini ve önemini ortaya koyarak, gelecek bilimsel çalışmalara ışık tutacaktır. - Kemal Çiçek

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat