#smrgSAHAF Türkiye Üzerine Tezler - 2006

Basıldığı Matbaa:
Mega Basım
Dizi Adı:
Yalçın Küçük Kitaplığı
ISBN-10:
9756277521
Stok Kodu:
1199077970
Boyut:
19x27
Sayfa Sayısı:
1280 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2006
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199077970
463853
Türkiye Üzerine Tezler -        2006
Türkiye Üzerine Tezler - 2006 #smrgSAHAF
0.00
Bütün Eserleri düzenlenmiş baskılarıyla Salyangoz Yayınları'ndan çıkacak olan Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün Türkiye'nin yakın tarihini, ekonomisini, politikasını ve toplumbilimsel gerçekliğini tersyüz edip ezberleri bozarak okuttuğu temel çalışması, resmi tarihle büyük hesaplaşması "Türkiye Üzerine Tezler", en sonunda gözden geçirilmiş metni, özenle hazırlanmış indeksi, kitapların ağırlığına yakışan şıklıktaki özel kağıdı ve baskısıyla tek cilt hâlinde okuyucusuna ulaşıyor.

Yalçın Hoca Külliyatının en temel parçasına kütüphânelerinizde yer açın… (Arka kapaktan)

Yüz yılları dağıtmayı veya yüz yıllara isim vermeyi deneyecek olursak, birden, Amerika'nın bir yüz yılı olmadığını anlayıveriyoruz ve her hâlde bunu, özgün olamamasına bağlamak durumundayız. Son üçünden , tarih sırasında öncekini, Fransa'ya ve sonra geleni Britanya'ya yazarsak, münasiptir, en sonuncusu, hiç kuşkusuz, "Sosyalizm" ya da "Sovyet" çağı olmaktadır; çöktüğü zaman, nerede ise, diğer düzenleri, yer yüzünden siliyordu. Dışından değil içinden yıkıldığını hep ileri sürüyorum ve bu son yüz yılı, 1917 tarihinde başlatmakla 1991 itibariyle sona erdirmeyi de hep ileri sürüyoruz.

Bu son ve kısa yüz yılın başlarında ve sonunda ise birer "tuhaf" yirmi yıllar var; her halde tomurcukların patladığı iki uzun mevsimdi ve mucizevi insanlar ile süreçler açıldılar, dünyayı sarsan iki on yıllar oldular. Müzikte Arnold Schoenberg, resimde Wassiliy Kandinskiy ve Pablo Picasso, bilimde Albert Einstein ve politikada Vladimir Lenin, var olan yasaları parçaladılar ve yeni düşünüş ile yaşamı kapılarını açtılar; ilk tuhaf yirmi yılda uc verdiler. "1905-1925 Kesiti", her halde üretken bir kesimdir ve J. Maynard Keynes ile yazdıklarından çok aradığı yaşam ile Virginia Woolf'u da ekleyebiliyoruz.

Sınır tanımaz çocuklar hep güzel ve hep çocuk, aynı zamanda, hep kalıcıdırlar.

İkinci "tomurcuklar yirmi yılı" bir tereddütüm var, bizde 1955-1975 ve belki de tüm dünyada 1965-1985, sınırları ve peryodizasyonu daha tartışmamız gerekmektedir; yine var olan ahlaka, düzene, bilime karşı sürekli patlamalar yaşanıyordu. Sanki "eski insan" bir mayın tarlasında yaşıyordu; ne yazık sosyalizm tarafı bunu görecek kadar cesur olamadı ve eski taraf ise her yerde iç savaş ile karşılık veriyordu. Şimdi anlıyoruz.

İşte "Tezler", dünyada ve yurtta bir iç savaş döneminde doğdu; patlayan tomurcuklardan sayabilir miyiz, her halde böyle bir sorunun cevabı, bana düşmemektedir. Benim söyleyebileceğim, hem tomurcuk tarlasının ve hem de iç savaş mevzilerinin rüzgarını taşıdığıdır; üslubu, hançer'i hatırlatmaktadır. Bereketli yıllarda ve doğurgan bir aydın dünyasının ürünüdür.

Hançeri belinde, tüfeği omzunda bir harmancı görüyorum.

Şu iki noktayı daha ekleyebilirim; birincisi, bir daha bu kadar dürüst ve bu kadar yeni düşüncelerle yüklü bir ansiklopediyi yazamayacağımı kabul ediyorum. İkincisi, dağda, zindanda, konaklarda, soran evlerde, en çok okunan ansiklopedi'dir; zor yerlerde, koyu kapaklarının, elden ele geçişle, yıpranmış, kırlaşmış, formunu yitirmiş eski hırkalara döndüğüne pek çok kez tanık oldum.

Okunmaktan eskimiş ve yıpranmış ansiklopedileri görmek, sönmemiş bir aşkın kıvılcımını duymaktır. Bana oluyor.

Buna seviniyorum. Sevindiğim bir nokta ise, özellikle yeni, zengin ve "vakıf" üniversitelerin, lüks kütüphanelerine hala sokulmamalarıdır. Legal, ancak sokmuyorlar ve bunu, doğru bulmamakla birlikte anlayabiliyorum; "Tezler", üniversitelerin kurduğu ve birden bire kısırlaştıkları bir zaman kesitine de denk geliyor. Üniversiteler, benim kitaplarını, rakip olarak görüyorlar ve haklıdırlar. Ancak ben üniversiteleri kendi rakibim olarak görmüyorum; boşlukları rakip saymayacak kadar hâlâ sınırlardayım ve yazdıklarımın rakibi, henüz yazamadıklarımdır.

Dışında kalabiliyorlar mı; sanmıyorum. Çünkü, "dünyanın" bütün büyük kütüphanelerinde var, dünyamın tüm "ünlü" türkologları, hiç adını anmadan ya çürütmeye çalışıyorlar ya da kesip kesip yıldız yapıyorlar; dolayısıyla "Tezler" artık içselleştirilmiş haldedir. Çünkü üniversiteler, bütün boşlukların içinde, hala acentadırlar ve profesörler, dünden daha çok komprador oldular. Beni, "second hand" yayıyorlar; yürekleri daha ötesine el vermemektedir. Bu da beni, hayli hoşnut etmektedir.

Olduğu üzere yayınlıyoruz. Bir tür "tıpkı-basım" diyebiliriz; ancak bu benim yapmak istediğim değildi. Bir ekip ile yeniden yazmayı planlıyordum; yeni çalışmaları veya benim yeni ulaştığım kaynakların verimini eklemeyi çok istiyordum. Daha da önemlisi, "hançer" misali işleyen biçemini mutlaka değiştirmem gerektiğini düşünüyordum; hiçbir tezimden dönmem söz konusu değil, amma, daha tartışmalı bir anlatımı tercih ediyorum; şimdiki biçemim budur. Biçem, özün yansımasıdır ve şimdi daha çok tartışma ve daha çok düşünmeye ihtiyacımız var.

Bunları henüz yapamadık, mutlaka yapmak üzereyim; ancak iki yeniliğimiz var. Birincisi tek cilde toplayabildik ve ikincisi indeks koyabiliyoruz. İndeksi olmaması, çok büyük bir eksiklikti ve şimdi ansiklopedi düşüncesine daha yaklaşmış haldeyiz.

İkinci tomurcuklar mezrasında koşanlar, hem koşularının bilincine ulaşamadılar ve hem de perspektiften yoksundular. Belki kopmaktan çekiniyorlardı. Ne olduklarını ve nereye gittiklerini, durdurmak isteyenler, gördüler ve bedelini, hem yurtta ve hem cihanda çok ağır ödediler.

Tartışmanın hançer ve kitabın silah olduğu bir çıkıştayız.**

Yaklaşık bir buçuk yıl önce kaydettiğim bu işaretlerde hiçbir değişiklik yapmıyorum.

Doğrusu "işaret" mi, pek bilemiyorum. Dostoyevskien bir havası var; sevinçli ağıt okuyorum.

Tezler'i, "Türkiye" ve "Aydın" üzerine olanları, yeniden yazma planımı hala realize edememek bana büyük acılar veriyor. Burada planımı ve ısrarımı tazeliyorum. -Yalçın Küçük (Önsöz'den)

Bütün Eserleri düzenlenmiş baskılarıyla Salyangoz Yayınları'ndan çıkacak olan Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün Türkiye'nin yakın tarihini, ekonomisini, politikasını ve toplumbilimsel gerçekliğini tersyüz edip ezberleri bozarak okuttuğu temel çalışması, resmi tarihle büyük hesaplaşması "Türkiye Üzerine Tezler", en sonunda gözden geçirilmiş metni, özenle hazırlanmış indeksi, kitapların ağırlığına yakışan şıklıktaki özel kağıdı ve baskısıyla tek cilt hâlinde okuyucusuna ulaşıyor.

Yalçın Hoca Külliyatının en temel parçasına kütüphânelerinizde yer açın… (Arka kapaktan)

Yüz yılları dağıtmayı veya yüz yıllara isim vermeyi deneyecek olursak, birden, Amerika'nın bir yüz yılı olmadığını anlayıveriyoruz ve her hâlde bunu, özgün olamamasına bağlamak durumundayız. Son üçünden , tarih sırasında öncekini, Fransa'ya ve sonra geleni Britanya'ya yazarsak, münasiptir, en sonuncusu, hiç kuşkusuz, "Sosyalizm" ya da "Sovyet" çağı olmaktadır; çöktüğü zaman, nerede ise, diğer düzenleri, yer yüzünden siliyordu. Dışından değil içinden yıkıldığını hep ileri sürüyorum ve bu son yüz yılı, 1917 tarihinde başlatmakla 1991 itibariyle sona erdirmeyi de hep ileri sürüyoruz.

Bu son ve kısa yüz yılın başlarında ve sonunda ise birer "tuhaf" yirmi yıllar var; her halde tomurcukların patladığı iki uzun mevsimdi ve mucizevi insanlar ile süreçler açıldılar, dünyayı sarsan iki on yıllar oldular. Müzikte Arnold Schoenberg, resimde Wassiliy Kandinskiy ve Pablo Picasso, bilimde Albert Einstein ve politikada Vladimir Lenin, var olan yasaları parçaladılar ve yeni düşünüş ile yaşamı kapılarını açtılar; ilk tuhaf yirmi yılda uc verdiler. "1905-1925 Kesiti", her halde üretken bir kesimdir ve J. Maynard Keynes ile yazdıklarından çok aradığı yaşam ile Virginia Woolf'u da ekleyebiliyoruz.

Sınır tanımaz çocuklar hep güzel ve hep çocuk, aynı zamanda, hep kalıcıdırlar.

İkinci "tomurcuklar yirmi yılı" bir tereddütüm var, bizde 1955-1975 ve belki de tüm dünyada 1965-1985, sınırları ve peryodizasyonu daha tartışmamız gerekmektedir; yine var olan ahlaka, düzene, bilime karşı sürekli patlamalar yaşanıyordu. Sanki "eski insan" bir mayın tarlasında yaşıyordu; ne yazık sosyalizm tarafı bunu görecek kadar cesur olamadı ve eski taraf ise her yerde iç savaş ile karşılık veriyordu. Şimdi anlıyoruz.

İşte "Tezler", dünyada ve yurtta bir iç savaş döneminde doğdu; patlayan tomurcuklardan sayabilir miyiz, her halde böyle bir sorunun cevabı, bana düşmemektedir. Benim söyleyebileceğim, hem tomurcuk tarlasının ve hem de iç savaş mevzilerinin rüzgarını taşıdığıdır; üslubu, hançer'i hatırlatmaktadır. Bereketli yıllarda ve doğurgan bir aydın dünyasının ürünüdür.

Hançeri belinde, tüfeği omzunda bir harmancı görüyorum.

Şu iki noktayı daha ekleyebilirim; birincisi, bir daha bu kadar dürüst ve bu kadar yeni düşüncelerle yüklü bir ansiklopediyi yazamayacağımı kabul ediyorum. İkincisi, dağda, zindanda, konaklarda, soran evlerde, en çok okunan ansiklopedi'dir; zor yerlerde, koyu kapaklarının, elden ele geçişle, yıpranmış, kırlaşmış, formunu yitirmiş eski hırkalara döndüğüne pek çok kez tanık oldum.

Okunmaktan eskimiş ve yıpranmış ansiklopedileri görmek, sönmemiş bir aşkın kıvılcımını duymaktır. Bana oluyor.

Buna seviniyorum. Sevindiğim bir nokta ise, özellikle yeni, zengin ve "vakıf" üniversitelerin, lüks kütüphanelerine hala sokulmamalarıdır. Legal, ancak sokmuyorlar ve bunu, doğru bulmamakla birlikte anlayabiliyorum; "Tezler", üniversitelerin kurduğu ve birden bire kısırlaştıkları bir zaman kesitine de denk geliyor. Üniversiteler, benim kitaplarını, rakip olarak görüyorlar ve haklıdırlar. Ancak ben üniversiteleri kendi rakibim olarak görmüyorum; boşlukları rakip saymayacak kadar hâlâ sınırlardayım ve yazdıklarımın rakibi, henüz yazamadıklarımdır.

Dışında kalabiliyorlar mı; sanmıyorum. Çünkü, "dünyanın" bütün büyük kütüphanelerinde var, dünyamın tüm "ünlü" türkologları, hiç adını anmadan ya çürütmeye çalışıyorlar ya da kesip kesip yıldız yapıyorlar; dolayısıyla "Tezler" artık içselleştirilmiş haldedir. Çünkü üniversiteler, bütün boşlukların içinde, hala acentadırlar ve profesörler, dünden daha çok komprador oldular. Beni, "second hand" yayıyorlar; yürekleri daha ötesine el vermemektedir. Bu da beni, hayli hoşnut etmektedir.

Olduğu üzere yayınlıyoruz. Bir tür "tıpkı-basım" diyebiliriz; ancak bu benim yapmak istediğim değildi. Bir ekip ile yeniden yazmayı planlıyordum; yeni çalışmaları veya benim yeni ulaştığım kaynakların verimini eklemeyi çok istiyordum. Daha da önemlisi, "hançer" misali işleyen biçemini mutlaka değiştirmem gerektiğini düşünüyordum; hiçbir tezimden dönmem söz konusu değil, amma, daha tartışmalı bir anlatımı tercih ediyorum; şimdiki biçemim budur. Biçem, özün yansımasıdır ve şimdi daha çok tartışma ve daha çok düşünmeye ihtiyacımız var.

Bunları henüz yapamadık, mutlaka yapmak üzereyim; ancak iki yeniliğimiz var. Birincisi tek cilde toplayabildik ve ikincisi indeks koyabiliyoruz. İndeksi olmaması, çok büyük bir eksiklikti ve şimdi ansiklopedi düşüncesine daha yaklaşmış haldeyiz.

İkinci tomurcuklar mezrasında koşanlar, hem koşularının bilincine ulaşamadılar ve hem de perspektiften yoksundular. Belki kopmaktan çekiniyorlardı. Ne olduklarını ve nereye gittiklerini, durdurmak isteyenler, gördüler ve bedelini, hem yurtta ve hem cihanda çok ağır ödediler.

Tartışmanın hançer ve kitabın silah olduğu bir çıkıştayız.**

Yaklaşık bir buçuk yıl önce kaydettiğim bu işaretlerde hiçbir değişiklik yapmıyorum.

Doğrusu "işaret" mi, pek bilemiyorum. Dostoyevskien bir havası var; sevinçli ağıt okuyorum.

Tezler'i, "Türkiye" ve "Aydın" üzerine olanları, yeniden yazma planımı hala realize edememek bana büyük acılar veriyor. Burada planımı ve ısrarımı tazeliyorum. -Yalçın Küçük (Önsöz'den)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat