#smrgSAHAF Osmanlı Arması: Üç Padişah Bir Arma - Ol Saltanatın Yeller Eser Şimdi Yerinde -

Basıldığı Matbaa:
Fors Ajans
Stok Kodu:
1199119094
Boyut:
22x25
Sayfa Sayısı:
VIII + 107 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2008
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199119094
504810
Osmanlı Arması: Üç Padişah Bir Arma - Ol Saltanatın Yeller Eser Şimdi Yerinde -
Osmanlı Arması: Üç Padişah Bir Arma - Ol Saltanatın Yeller Eser Şimdi Yerinde - #smrgSAHAF
0.00
Arma-i Osman ile ilk tanışmam, ilkokul beşinci sınıf ta öğrenci iken, okulumuzla beraber görmeye gittiğimiz Topkapı Sarayı Müzesi'nde oldu. Öğretmenimiz bizi orta avlunun bir kenarında toplayıp hepimize saray hakkında bilgi verirken, gözlerim, adeta ayaklar altına atılmış gibi bir kenarda; kimi yere serilmiş, kimi gelişigüzel saray duvarına yaslanmış, üzeri çeşitli şekillerle oyularak yapılmış, büyük mermerlere takılmıştı. Öğretmenimin neler söylediğini hatırlamıyorum. Ama eve geldiğimde, annemin gezimizin nasıl geçtiğini sorması üzerine, sarayı çok beğendiğimi söylemiş ancak üzeri kitap, top, tüfek, bayrak, terazi, çiçek demeti gibi birçok şeklin bir arada kullanıldığını, çok güzel mermerlerin, neden yerlere atıldığını ve onların nerelerden sökülerek oralara niçin getirildiğini sormuştum. Saf, temiz, tahsil görmemiş annemin cevabı: "Ben ne bilirim oğlum! Onu inşallah ilerde okuyup büyük adam olunca sen bileceksin" olmuştu. Zaten anneme göre İstanbul'a gelişimizin tek sebebi benim okumam idi. O taşların beni neden bu derece etkilediğinin sebebini çocuk aklımla anlamamıştım. Ama aradan geçen zaman zarfında, onların benim hafızamda yer etmesinin, iki önemli sebebi olabileceğini düşündüm. Birincisi; çocukluğumun büyükçe bir kısmının, iyi bir taşçı ustası olan Ali Amcamın, içinde evinin de bulunduğu taş ocağında geçmiş olmasıydı. Üst tarafı üzüm bağı, alt tarafı taş ocağı olan, kesile kesile tarifsiz bilmeceler gibi, dehlizlerin oluştuğu mağarada koşar oynardık. İkincisi ise; çocuk aklımla armanın ve üzerindeki şekillerin neler olduğunu sorduğumda, çevremdeki hiç bir kimseden beni tatmin edecek bilgi alamamam sonucu aklımda, daima cevabı verilmemiş bir bilmece gibi kalmış olmasıydı. Bu soru, 1981 yılında Topkapı Sarayı Müzesi'nde "Sanatımızda Dünden Esintiler" konulu sergimi açana kadar, aklımın bir köşesinde takılı kalmıştı. 1955 yılında sarayda gördüğüm manzara, 1981'de de biraz derlenip toparlanmaları hariç, hiç değişmemişti.
Arma-i Osman ile ilk tanışmam, ilkokul beşinci sınıf ta öğrenci iken, okulumuzla beraber görmeye gittiğimiz Topkapı Sarayı Müzesi'nde oldu. Öğretmenimiz bizi orta avlunun bir kenarında toplayıp hepimize saray hakkında bilgi verirken, gözlerim, adeta ayaklar altına atılmış gibi bir kenarda; kimi yere serilmiş, kimi gelişigüzel saray duvarına yaslanmış, üzeri çeşitli şekillerle oyularak yapılmış, büyük mermerlere takılmıştı. Öğretmenimin neler söylediğini hatırlamıyorum. Ama eve geldiğimde, annemin gezimizin nasıl geçtiğini sorması üzerine, sarayı çok beğendiğimi söylemiş ancak üzeri kitap, top, tüfek, bayrak, terazi, çiçek demeti gibi birçok şeklin bir arada kullanıldığını, çok güzel mermerlerin, neden yerlere atıldığını ve onların nerelerden sökülerek oralara niçin getirildiğini sormuştum. Saf, temiz, tahsil görmemiş annemin cevabı: "Ben ne bilirim oğlum! Onu inşallah ilerde okuyup büyük adam olunca sen bileceksin" olmuştu. Zaten anneme göre İstanbul'a gelişimizin tek sebebi benim okumam idi. O taşların beni neden bu derece etkilediğinin sebebini çocuk aklımla anlamamıştım. Ama aradan geçen zaman zarfında, onların benim hafızamda yer etmesinin, iki önemli sebebi olabileceğini düşündüm. Birincisi; çocukluğumun büyükçe bir kısmının, iyi bir taşçı ustası olan Ali Amcamın, içinde evinin de bulunduğu taş ocağında geçmiş olmasıydı. Üst tarafı üzüm bağı, alt tarafı taş ocağı olan, kesile kesile tarifsiz bilmeceler gibi, dehlizlerin oluştuğu mağarada koşar oynardık. İkincisi ise; çocuk aklımla armanın ve üzerindeki şekillerin neler olduğunu sorduğumda, çevremdeki hiç bir kimseden beni tatmin edecek bilgi alamamam sonucu aklımda, daima cevabı verilmemiş bir bilmece gibi kalmış olmasıydı. Bu soru, 1981 yılında Topkapı Sarayı Müzesi'nde "Sanatımızda Dünden Esintiler" konulu sergimi açana kadar, aklımın bir köşesinde takılı kalmıştı. 1955 yılında sarayda gördüğüm manzara, 1981'de de biraz derlenip toparlanmaları hariç, hiç değişmemişti.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat