Bu kitapta bir yandan bu konudaki boşluk doldurulmaya çalışılırken, diğer yandan Weber'in; Hz. Muhammed, İslâm'ın karizmatik kökenleri, mistisizm ve azizlik, İslâm'da şehir ve şeriat gibi İslâm sosyolojisiyle ilgili özel görüşleri ele alınmaktadır. İşlenen başlıca temalardan biri, Weber'in kendi geliştirdiği "bir sosyolojik analiz için gerekli ve yeterli olan felsefi ölçüt"e, yani "yorumcu sosyoloji" ölçütüne, İslâm'a yaklaşırken bizzat kendisinin yeterince bağlı kalmamış olduğudur. Bu noktada Weber, Marx'ı ve bir çok pozitivist sosyal bilimciyi eleştirdiği hataya kendisi düşmüş; Müslümanların kendileri hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalışmak yerine onlara kendi teorik varsayımlarını isnad etmiştir. Turner, özelde bu konuda, genelde de Doğu toplumu hakkındaki görüşlerinde Marx ve Weber arasında çok önemli paralelliklerin bulunduğuna dikkat çekiyor; özellikle Marx'ın "Asya Tipi Üretim Tarzı" ile Weber'in "Doğu Patrimonyalizmi" kavramsallaştırmalarının bu paralelliğin izlerini güçlü bir biçimde taşıdıkları üzerinde duruyor. Buna rağmen ikisinin dine yaklaşımları arasında nasıl ve niçin hâlen bir farkın bulunduğunu göstermeye çalışıyor. Dolayısıyla bu kitabın bir amacı da, Weber ve Marx'ın Doğu toplumlarına bakışını irdelerken güçlü bir oryantalizm eleştirisi sağlamak olarak ortaya çıkıyor. Bu temalar üzerinde yoğunlaşırken, Turner, insan ve tanrı arasındaki dinsel ilişkilere temelde bir sosyal ilişki olarak yaklaşılabileceğini öneren özgün bir metodolojik katkıda bulunuyor. (Arka kapaktan)
Bu kitapta bir yandan bu konudaki boşluk doldurulmaya çalışılırken, diğer yandan Weber'in; Hz. Muhammed, İslâm'ın karizmatik kökenleri, mistisizm ve azizlik, İslâm'da şehir ve şeriat gibi İslâm sosyolojisiyle ilgili özel görüşleri ele alınmaktadır. İşlenen başlıca temalardan biri, Weber'in kendi geliştirdiği "bir sosyolojik analiz için gerekli ve yeterli olan felsefi ölçüt"e, yani "yorumcu sosyoloji" ölçütüne, İslâm'a yaklaşırken bizzat kendisinin yeterince bağlı kalmamış olduğudur. Bu noktada Weber, Marx'ı ve bir çok pozitivist sosyal bilimciyi eleştirdiği hataya kendisi düşmüş; Müslümanların kendileri hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalışmak yerine onlara kendi teorik varsayımlarını isnad etmiştir. Turner, özelde bu konuda, genelde de Doğu toplumu hakkındaki görüşlerinde Marx ve Weber arasında çok önemli paralelliklerin bulunduğuna dikkat çekiyor; özellikle Marx'ın "Asya Tipi Üretim Tarzı" ile Weber'in "Doğu Patrimonyalizmi" kavramsallaştırmalarının bu paralelliğin izlerini güçlü bir biçimde taşıdıkları üzerinde duruyor. Buna rağmen ikisinin dine yaklaşımları arasında nasıl ve niçin hâlen bir farkın bulunduğunu göstermeye çalışıyor. Dolayısıyla bu kitabın bir amacı da, Weber ve Marx'ın Doğu toplumlarına bakışını irdelerken güçlü bir oryantalizm eleştirisi sağlamak olarak ortaya çıkıyor. Bu temalar üzerinde yoğunlaşırken, Turner, insan ve tanrı arasındaki dinsel ilişkilere temelde bir sosyal ilişki olarak yaklaşılabileceğini öneren özgün bir metodolojik katkıda bulunuyor. (Arka kapaktan)