#smrgSAHAF Mavi Lale: Yitik Lale -

Stok Kodu:
1199020666
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
221 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2001
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199020666
406768
Mavi Lale: Yitik Lale -
Mavi Lale: Yitik Lale - #smrgSAHAF
0.00
Aylardır rastlamadığınız güzellikte bir şarkı çıkıyorsa bahtımıza, sıradaki değil, üçüncü sıradaki !

Güneşin anlattıkları herkese iken, yağmurun anlattıkları herkese göre değildir, öğrenirsiniz.

Acelesi olan çayın ne çok, porselen fincanda soğuduğunu.Yıllar sonra anlarsınız.

Rüzgârın çanı ses verir de inceden, yazlık gelenler çekilir. Kumsal ona her mevsim sahip çıkanlara kalmıştır. Denize anlattığından fazlasını kimseye anlatmamış olanlar kıyıya inerler yeniden. Naftalin kokan kazakları sırtlarındadır. Kentin bütün meczupları oradadır ve birbirlerini görmezler. Aynı bulutlara bakıp birbirimizi anlıyorsak, ya da anlamıyorsak, hâlâ anlamıyorsak, yaz bitmiş güze girmişizdir.

Açıklarda fırtına vardır anlarız.Niçin gitmek zorunda olduğumuzu sorarken kendimize, yaz bitmiştir, yağmurlardayız.

Açar bakarsınız defterinizin sol üst köşesi kendinden tarihli sayfalarını. Bir bahar yazısı çoktandır yazmaya başlamışsınız.Yazınızı siz bile tanımazsınız..

Ay'ın halleri. Büyüyen bir hilal.Sen sadece izin vereceksin, eşlikçiliğin bu.Sonra sen ve kurgusal sen bir süre örtüşeceksiniz. Dolunay.Sonra örtüşmeyen kısmın örtüşen kısımdan fazla olduğu bir gün mutlaka gelecek. Eksiği sol tarafında, küçülen bir hilal. - Kitaptan

Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaş'ta. “Mavi Lale”, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü.

Bekiroğlu'nun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale.

MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR

Nazan Bekiroğlu'nun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950'li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadri'nin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlu'nun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osman'dan Şekspir'e, Giotto'ya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyanna'yı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edip'e benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batı'ya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlu'nu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ)

Benim. Hani o Mavi Lale'

Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı 'Mor Mürekkep' adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; “Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim.” demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı 'Mavi Lâle Yitik Lale' ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren “Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve 'Toprağa Düşünce Lâle' yazılarından yola çıkarsak, o yine 'insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyalar'ı konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların 'ben' demekten hoşlanan çocuklarına 'ben'lerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka 'ben'lerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. “Benim, Hani o mavi lâle.” diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğu'yla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğu'suyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. 'Mavi Lâle–Yitik Lâle' denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir 'geçmiş' ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran 'şimdi' için bir refâkat. 'Ben' derken. 'be'nin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar 'ben'ini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlu'nun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar. A. H. Yıldız

Aylardır rastlamadığınız güzellikte bir şarkı çıkıyorsa bahtımıza, sıradaki değil, üçüncü sıradaki !

Güneşin anlattıkları herkese iken, yağmurun anlattıkları herkese göre değildir, öğrenirsiniz.

Acelesi olan çayın ne çok, porselen fincanda soğuduğunu.Yıllar sonra anlarsınız.

Rüzgârın çanı ses verir de inceden, yazlık gelenler çekilir. Kumsal ona her mevsim sahip çıkanlara kalmıştır. Denize anlattığından fazlasını kimseye anlatmamış olanlar kıyıya inerler yeniden. Naftalin kokan kazakları sırtlarındadır. Kentin bütün meczupları oradadır ve birbirlerini görmezler. Aynı bulutlara bakıp birbirimizi anlıyorsak, ya da anlamıyorsak, hâlâ anlamıyorsak, yaz bitmiş güze girmişizdir.

Açıklarda fırtına vardır anlarız.Niçin gitmek zorunda olduğumuzu sorarken kendimize, yaz bitmiştir, yağmurlardayız.

Açar bakarsınız defterinizin sol üst köşesi kendinden tarihli sayfalarını. Bir bahar yazısı çoktandır yazmaya başlamışsınız.Yazınızı siz bile tanımazsınız..

Ay'ın halleri. Büyüyen bir hilal.Sen sadece izin vereceksin, eşlikçiliğin bu.Sonra sen ve kurgusal sen bir süre örtüşeceksiniz. Dolunay.Sonra örtüşmeyen kısmın örtüşen kısımdan fazla olduğu bir gün mutlaka gelecek. Eksiği sol tarafında, küçülen bir hilal. - Kitaptan

Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaş'ta. “Mavi Lale”, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü.

Bekiroğlu'nun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale.

MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR

Nazan Bekiroğlu'nun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950'li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadri'nin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlu'nun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osman'dan Şekspir'e, Giotto'ya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyanna'yı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edip'e benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batı'ya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlu'nu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ)

Benim. Hani o Mavi Lale'

Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı 'Mor Mürekkep' adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; “Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim.” demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı 'Mavi Lâle Yitik Lale' ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren “Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve 'Toprağa Düşünce Lâle' yazılarından yola çıkarsak, o yine 'insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyalar'ı konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların 'ben' demekten hoşlanan çocuklarına 'ben'lerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka 'ben'lerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. “Benim, Hani o mavi lâle.” diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğu'yla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğu'suyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. 'Mavi Lâle–Yitik Lâle' denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir 'geçmiş' ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran 'şimdi' için bir refâkat. 'Ben' derken. 'be'nin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar 'ben'ini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlu'nun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar. A. H. Yıldız

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat