#smrgSAHAF Le Capital -

Stok Kodu:
1199135403
Boyut:
29x21
Sayfa Sayısı:
40 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2002
Çeviren:
Ela Güntekin
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199135403
521206
Le Capital -
Le Capital - #smrgSAHAF
0.00
1933'te doğan Arslan, İstanbul Erkek Lisesi'ne devam ederken, suluboya, guvaş ve pastel karışımı resimleriyle dikkat çekti. Doğal boyalar kullanarak o dönemde, İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü adını verdiği bir dizi resim yaptı.
Bunları ilk kez 1955'te Maya Galerisinde sergiledi. Eski mağara resimlerinde kullanılan toprak, bal, yumurta akı, kemik iliği vb. araç-gereçlerle oluşturduğu resimleri (İnsanlı Günler, Portreler, Phallisme dizileri) 1959'da sergilendiğinde, bir rastlantı sonucu tanıştığı Roditi'nin dikkatini çekti. Roditi, Andre Breton'a, Arslan'ın bu resimlerinden söz edince, Paris'te açılan uluslararası bir sergiye davet edildi.
Bu çağrıya, galerici Raymond Cordier'nin de çağrısı eklenince, 1961'de Paris'e yerleşti. Ertesi yıl Cordier'nin galerisinde, kişisel bir sergi düzenledi. Art sözcüğüne bir takı ekleyerek, yeni resimleri için bir isim buldu: 'Arture''. 1969-1975'te Karl Marx'ın Kapital'ini resimledi. 1980'li yıllarda Etkiler'i ve Autoartures olarak isimlendirdiği resim dizisini gerçekleştirdi.
1967'de Türkiye'ye gelerek, biri İstanbul'da (Türk-Alman Kültür Merkezi), öteki Ankara'da (Fransız Kültür Merkezi) iki sergi açtı. Ankara'daki sergi, müstehcen olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya uğradı.
1981'de 5. Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü aldı.
Kapital'in resimlenmesi
Arslan, 1968'de Kapital dizisine başlayışını şöyle anlatıyordu: "Kendime, küçük, toplum dışı, yıkıcı, anarşist, insanlara - karşı bir yaşantı seçmiştim. Bu küçük özel dünyadan, 1967 yılı sonlarında materyalizm diyalektiğe vararak çıkıp kurtuldum, yeniden doğmuş gibi oldum." Dostu Ferit Edgü'yse 70'lerde Milliyet Sanat'ta yayımlanan yazısında bu süreci şöyle anlatıyordu:
"Hiç kuşkusuz, insan birkaç kez doğabilir. Elimizde olmayan birinci doğuşumuzdur. Ondan sonrakilerde, anası da, babası da, ebesi de kendisidir insanın. Yüksel'in bu ikinci (ya da üçüncü) doğuşu, Eyüp'te bıraktığı sınıfsal kökenine dönüş müdür? Yoksa yaşamın kaçınılmaz çelişkilerinin getirdiği, uzun süren yeni bir dönemi midir?Bu sorunun karşılığını - yoo hayır, zaman değil, Yüksel Arslan'ın kendisi verecek."
1933'te doğan Arslan, İstanbul Erkek Lisesi'ne devam ederken, suluboya, guvaş ve pastel karışımı resimleriyle dikkat çekti. Doğal boyalar kullanarak o dönemde, İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü adını verdiği bir dizi resim yaptı.
Bunları ilk kez 1955'te Maya Galerisinde sergiledi. Eski mağara resimlerinde kullanılan toprak, bal, yumurta akı, kemik iliği vb. araç-gereçlerle oluşturduğu resimleri (İnsanlı Günler, Portreler, Phallisme dizileri) 1959'da sergilendiğinde, bir rastlantı sonucu tanıştığı Roditi'nin dikkatini çekti. Roditi, Andre Breton'a, Arslan'ın bu resimlerinden söz edince, Paris'te açılan uluslararası bir sergiye davet edildi.
Bu çağrıya, galerici Raymond Cordier'nin de çağrısı eklenince, 1961'de Paris'e yerleşti. Ertesi yıl Cordier'nin galerisinde, kişisel bir sergi düzenledi. Art sözcüğüne bir takı ekleyerek, yeni resimleri için bir isim buldu: 'Arture''. 1969-1975'te Karl Marx'ın Kapital'ini resimledi. 1980'li yıllarda Etkiler'i ve Autoartures olarak isimlendirdiği resim dizisini gerçekleştirdi.
1967'de Türkiye'ye gelerek, biri İstanbul'da (Türk-Alman Kültür Merkezi), öteki Ankara'da (Fransız Kültür Merkezi) iki sergi açtı. Ankara'daki sergi, müstehcen olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya uğradı.
1981'de 5. Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü aldı.
Kapital'in resimlenmesi
Arslan, 1968'de Kapital dizisine başlayışını şöyle anlatıyordu: "Kendime, küçük, toplum dışı, yıkıcı, anarşist, insanlara - karşı bir yaşantı seçmiştim. Bu küçük özel dünyadan, 1967 yılı sonlarında materyalizm diyalektiğe vararak çıkıp kurtuldum, yeniden doğmuş gibi oldum." Dostu Ferit Edgü'yse 70'lerde Milliyet Sanat'ta yayımlanan yazısında bu süreci şöyle anlatıyordu:
"Hiç kuşkusuz, insan birkaç kez doğabilir. Elimizde olmayan birinci doğuşumuzdur. Ondan sonrakilerde, anası da, babası da, ebesi de kendisidir insanın. Yüksel'in bu ikinci (ya da üçüncü) doğuşu, Eyüp'te bıraktığı sınıfsal kökenine dönüş müdür? Yoksa yaşamın kaçınılmaz çelişkilerinin getirdiği, uzun süren yeni bir dönemi midir?Bu sorunun karşılığını - yoo hayır, zaman değil, Yüksel Arslan'ın kendisi verecek."
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat