#smrgKİTABEVİ Kumru ile Kumru -

Stok Kodu:
1199058064
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
291 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
14
Basım Tarihi:
2012
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199058064
444055
Kumru ile Kumru -
Kumru ile Kumru - #smrgKİTABEVİ
0.00
2002 yılında yayınladığımız Yalan adlı romanı ile büyük ilgi toplayan Tahsin Yücel, yeni romanı Kumru ile Kumru'da yine toplumumuzun aslında gözler önünde olan ama kimsenin bir türlü dile getiremediği, yüksek sesle söylemekten herkesin ürktüğü bir sorununu anlatıyor. Yaşamımıza egemen olan eşyanın, yalnızca günlük çalışma biçimimizi değil, aynı zamanda duygularımızı, düşüncelerimizi ve giderek kişiliğimizi de nasıl etkisi altına aldığı, son derece etkileyici ve inandırıcı bir dille anlatılmış Kumru ile Kumru'da. Tahsin Yücel bu anlatılması güç konuyu ustalıkla romanlaştırmış; eşya zamanla bize egemen olur. Başka pek çok konuda olduğu gibi eşya tutkusunda da televizyonun belirli bir etkisi vardır. Oysa bir yerde durup kendi kendimize sormamız gerekir: kim kumanda etmekte? Biz mi televizyonu, yoksa televizyon mu bizi?

Tahsin Yücel son romanı Yalan'da, toplumumuzda benzerlerine rastladığımız bir kahraman yaratmıştı. Yusuf Aksu, yalan üzerine kurulmuş bir itibarın sahibiydi. Bir arkadaşının dil üzerine bir teorisini onun ölümüyle birlikte sahiplenmiş, bu sayede az bulunur bir şöhretin ve itibarın sahibi olmuştu. Ama suçlu o muydu burada? Toplum 'birilerini yüceltme' hastalığının kaynağı değil miydi? Benzer bir durum Tahsin Yücel'in yeni romanı Kumru ile Kumru'da da var. Tahsin Yücel yeni romanıyla da ülkemize hiç bakılmamış açılardan bakmaya devam ediyor.

İstanbul'un denize yakın mahallelerinden birinde yaşayan bir kapıcı ailesi: İri yarı Pehlivan, sessiz ve tuhaf Kumru ve çocukları Sultan ile Hakan. Kumru, Pehlivan ile görücü usulü evlendirilmiş, büyük şehre yollanmıştır. Başta ısınamamıştır kocasına. Ama daha sonra onu sevmiş, zaten çocukları da olmuştur. Çocuklarının isimlerini İstanbul'daki akrabaları İsmail Abi (anlaşıldığına göre mafya şefidir İsmail) koymuştur. Hakan, zeki bir çocuktur, dersleri iyidir ama olup bitenleri dışardan izlemekle yetinir. Sultan'sa zıddıdır onun. Öğretmenleri onu okulda istemezler, kızcağız düpedüz aptaldır, tek yapabildiği söylenenleri tekrarlamaktır. Kapıcı dairesinde otururlar, Kumru evlere gündeliğe gidip gelmeye başlar. Gündeliğe gittiği evlerden birinde buzdolabı ile tanışır ve makineye hayran olur. Gece rüyasında onu görür. Sonunda aynı buzdolabını almaya karara verir. Taksitle alınan buzdolabı eve getirildiğinde Kumru büyük hayal kırıklığına uğrar. Dolabın içinde o kutular, şişeler, yiyecekler yoktur! Gündeliğe gittiği hanım da Kumru'yu alıp Migros'a götürür. Bundan böyle dolabın boş bırakılmaması gerektiğini, tüketilenin yerine yenisinin koyulmasının şart olduğunu anlar. Böylece sık sık Migros'a gidilmeye başlanır...

Kumru'nun değişimi böylece başlamış olur. Kocası Pehlivan da bu değişimin yükünü kaldırabilmek, hayran olduğu karısına istediği yaşamı verebilmek için İsmail Abi'nin yanında çalışmaya başlar. Sınıf atlarlar, arabaları bile olur. Kumru gördüğü her şeyi önce garipser, sonra alışmaya başlar. Bu değişim ile, önce çevrelerinde bulunan diğer kapıcıların dostluğunu yitirirler, sonra da...

Kumru ile Kumru eşyalaşmanın sonunun bulunmadığını çok çarpıcı bir dille anlatıyor. Kumru köyünden çıkıp şehirde yaşadığı halde uzun süre bu eşyalaşmanın farkında olmamıştır. Ama buzdolabı ile başlayan tutsaklık başka eşyalarla sürer. Bir ara kapıcı dairesinin bahçesine çıkan Kumru kızı Sultan'ı da yanına alarak bahçedeki nar ağacının altına gider ve 'Seni unuttuk, kusura bakma', der. Romanın en güzel, en etkileyici sahnelerinden biridir bu. Gerçekte, bugün toplumumuzda yaşanan çözülmenin açıklaması da burada gizlidir; eşyalaşma, kişiliksizleşme, Kumru'ya evini köydeki ailesini yıllarca anımsatmış olan nar ağacının unutulması ile başlamıştır...

Tahsin Yücel, şimdiye dek yapılmamış bir şey yapıyor bu romanında; Türkiye toplumunda yaşanan eşyalaşmayı anlatıyor...

2002 yılında yayınladığımız Yalan adlı romanı ile büyük ilgi toplayan Tahsin Yücel, yeni romanı Kumru ile Kumru'da yine toplumumuzun aslında gözler önünde olan ama kimsenin bir türlü dile getiremediği, yüksek sesle söylemekten herkesin ürktüğü bir sorununu anlatıyor. Yaşamımıza egemen olan eşyanın, yalnızca günlük çalışma biçimimizi değil, aynı zamanda duygularımızı, düşüncelerimizi ve giderek kişiliğimizi de nasıl etkisi altına aldığı, son derece etkileyici ve inandırıcı bir dille anlatılmış Kumru ile Kumru'da. Tahsin Yücel bu anlatılması güç konuyu ustalıkla romanlaştırmış; eşya zamanla bize egemen olur. Başka pek çok konuda olduğu gibi eşya tutkusunda da televizyonun belirli bir etkisi vardır. Oysa bir yerde durup kendi kendimize sormamız gerekir: kim kumanda etmekte? Biz mi televizyonu, yoksa televizyon mu bizi?

Tahsin Yücel son romanı Yalan'da, toplumumuzda benzerlerine rastladığımız bir kahraman yaratmıştı. Yusuf Aksu, yalan üzerine kurulmuş bir itibarın sahibiydi. Bir arkadaşının dil üzerine bir teorisini onun ölümüyle birlikte sahiplenmiş, bu sayede az bulunur bir şöhretin ve itibarın sahibi olmuştu. Ama suçlu o muydu burada? Toplum 'birilerini yüceltme' hastalığının kaynağı değil miydi? Benzer bir durum Tahsin Yücel'in yeni romanı Kumru ile Kumru'da da var. Tahsin Yücel yeni romanıyla da ülkemize hiç bakılmamış açılardan bakmaya devam ediyor.

İstanbul'un denize yakın mahallelerinden birinde yaşayan bir kapıcı ailesi: İri yarı Pehlivan, sessiz ve tuhaf Kumru ve çocukları Sultan ile Hakan. Kumru, Pehlivan ile görücü usulü evlendirilmiş, büyük şehre yollanmıştır. Başta ısınamamıştır kocasına. Ama daha sonra onu sevmiş, zaten çocukları da olmuştur. Çocuklarının isimlerini İstanbul'daki akrabaları İsmail Abi (anlaşıldığına göre mafya şefidir İsmail) koymuştur. Hakan, zeki bir çocuktur, dersleri iyidir ama olup bitenleri dışardan izlemekle yetinir. Sultan'sa zıddıdır onun. Öğretmenleri onu okulda istemezler, kızcağız düpedüz aptaldır, tek yapabildiği söylenenleri tekrarlamaktır. Kapıcı dairesinde otururlar, Kumru evlere gündeliğe gidip gelmeye başlar. Gündeliğe gittiği evlerden birinde buzdolabı ile tanışır ve makineye hayran olur. Gece rüyasında onu görür. Sonunda aynı buzdolabını almaya karara verir. Taksitle alınan buzdolabı eve getirildiğinde Kumru büyük hayal kırıklığına uğrar. Dolabın içinde o kutular, şişeler, yiyecekler yoktur! Gündeliğe gittiği hanım da Kumru'yu alıp Migros'a götürür. Bundan böyle dolabın boş bırakılmaması gerektiğini, tüketilenin yerine yenisinin koyulmasının şart olduğunu anlar. Böylece sık sık Migros'a gidilmeye başlanır...

Kumru'nun değişimi böylece başlamış olur. Kocası Pehlivan da bu değişimin yükünü kaldırabilmek, hayran olduğu karısına istediği yaşamı verebilmek için İsmail Abi'nin yanında çalışmaya başlar. Sınıf atlarlar, arabaları bile olur. Kumru gördüğü her şeyi önce garipser, sonra alışmaya başlar. Bu değişim ile, önce çevrelerinde bulunan diğer kapıcıların dostluğunu yitirirler, sonra da...

Kumru ile Kumru eşyalaşmanın sonunun bulunmadığını çok çarpıcı bir dille anlatıyor. Kumru köyünden çıkıp şehirde yaşadığı halde uzun süre bu eşyalaşmanın farkında olmamıştır. Ama buzdolabı ile başlayan tutsaklık başka eşyalarla sürer. Bir ara kapıcı dairesinin bahçesine çıkan Kumru kızı Sultan'ı da yanına alarak bahçedeki nar ağacının altına gider ve 'Seni unuttuk, kusura bakma', der. Romanın en güzel, en etkileyici sahnelerinden biridir bu. Gerçekte, bugün toplumumuzda yaşanan çözülmenin açıklaması da burada gizlidir; eşyalaşma, kişiliksizleşme, Kumru'ya evini köydeki ailesini yıllarca anımsatmış olan nar ağacının unutulması ile başlamıştır...

Tahsin Yücel, şimdiye dek yapılmamış bir şey yapıyor bu romanında; Türkiye toplumunda yaşanan eşyalaşmayı anlatıyor...

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat