#smrgSAHAF İstanbul: Point Hotel Koleksiyonundan Seçmeler - Fotoğraflarını İlk Kez Öykülerle Anlattı = Istanbul: A Selection of Collection Point Hotel - For the first time, tells his photos with stories -

Hazırlayan:
Editör: Umut Sülün
Stok Kodu:
1199150785
Boyut:
22X27
Sayfa Sayısı:
120 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2013
Çeviren:
Mary Berkmen
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe Kağıt
Dili:
Türkçe - İngilizce
Kategori:
0,00
1199150785
536944
İstanbul: Point Hotel Koleksiyonundan Seçmeler - Fotoğraflarını İlk Kez Öykülerle Anlattı = Istanbul: A Selection of Collection Point Hotel - For the first time, tells his photos with stories -
İstanbul: Point Hotel Koleksiyonundan Seçmeler - Fotoğraflarını İlk Kez Öykülerle Anlattı = Istanbul: A Selection of Collection Point Hotel - For the first time, tells his photos with stories - #smrgSAHAF
0.00
Ara Güler fotoğraflarını ilk kez öykülerle anlattı...

İstanbul Benim İçin Nedir?
İstanbul, Jean Giraudoux'nun "La Folle de Chaillof'sudur. Fikret Adil bu oyunu "Deli Saraylı" adı ile Türkçeye uyarlamıştı. Çocukluğumdan beri istanbul'un bu deli saraylı olduğunu düşünürüm. Ama öyle bir deli saraylı ki, hem Roma'da hem Bizans'ta hem Osmanlı'da yaşamış... Birikimlerin deli saraylısı. Hipodromda gladyatörlerle birlikte ata binmiş, Bizans sarayında gözde olmuş, Zoe adıyla, Teodora adıyla imparatoriçelik tahtına oturmuş, Osmanlı'da Hürrem Sultan olmuş... Bugün bile kenti gezerken Binbirdirek Sarnıcı'nın sütunları arkasından sizi gözler, geceleri Bizans saray mozaiklerinin üzerinde dolaşır, Tekfur Sarayı'nın penceresinden bizi izler.
Bugün artık ihtiyar bir deli saraylı olmuştur; süslenmeyi ihmal etmez, takar takıştırır, kokularını sürer; bir sürü çekmecesi vardır, içleri eski günlerin görkeminden kalma mücevherlerle doludur. Bu istanbul denen deli saraylının neresine dokunsan, altından bir mücevher çıkar.
Bu deli saraylı istanbul henüz ölmedi belki ama örümcek misali gecekondular sarmıştır çevresini. Takıp takıştırıp çıksa bile Binbirdirek'teki köşesinden, belki tanıyanı bile olmayacaktır. Bu deli saraylı bastonlu, ihtiyar bir nine midir, yoksa bir hayalet mi?.. Bunun kimse farkında olmayacaktır.
Deli saraylılığını yitirmiş bir istanbul bence kuru bir şey olur. Yaşamı eksik kalır, şarkısı duyulmaz, dünyanın öbür kentlerine benzer; her şeyi vardır ama hiçbir şeyi yoktur. Çünkü ruhu eksiktir. Yine adı istanbul olur ama başka istanbul olur; zaten olmaya başladığı gibi.

Ara Güler

For the first time , Ara Güler tells his photos with stories

What does Istanbul mean for me?

Istanbul is Jean Giraudoux's La Folle de Chaillot. Fikret Adil's Turkish rendition of that play is called Deli Saraylı (The palace madwoman). Since my childhood, have thought of Istanbul as a palace madwoman. But such a madwoman who has lived through Roman, Byzantine and also Ottoman times - a lunatic coming out of their common heritage. She has ridden with the gladiators in the Hippodrome, has been a Byzantine palace favourite with the name of Zoe, has sat upon the imperial throne as Theodora, was once the Ottoman Hurrem Sultan. Even today she is roving around the city, watching from behind the columns of Binbirdirek cistern, passing over the Byzantine palace mosaics by night, watching us from the window of Tekfur Palace.
Today she has become an elderly palace madwoman; she is always made up, wearing her jewellery, perfumed; she has a great number of drawers full of jewels left from former days of glory. Wherever you touch this palace lunatic called Istanbul, a gem will emerge from her depths.
Maybe the Istanbul madwoman has not yet expired, but gecekondus (shanty towns) surround her like a spider's web. Even if she were to deck herself in jewellery and emerge from the columns of Binbirdirek maybe no-one would recognise her. Is this madwoman an ancient grandmother, or is she a ghost? Nobody will ever know.
An Istanbul without her palace madwoman would, I think, be a hollow place. Her life would be incomplete, her song unheard, she would resemble the other cities of the world; they have everything, and nothing, because they lack soul. The name would still be Istanbul, but it would be another Istanbul; as it has already started to become.

Ara Güler

Ara Güler fotoğraflarını ilk kez öykülerle anlattı...

İstanbul Benim İçin Nedir?
İstanbul, Jean Giraudoux'nun "La Folle de Chaillof'sudur. Fikret Adil bu oyunu "Deli Saraylı" adı ile Türkçeye uyarlamıştı. Çocukluğumdan beri istanbul'un bu deli saraylı olduğunu düşünürüm. Ama öyle bir deli saraylı ki, hem Roma'da hem Bizans'ta hem Osmanlı'da yaşamış... Birikimlerin deli saraylısı. Hipodromda gladyatörlerle birlikte ata binmiş, Bizans sarayında gözde olmuş, Zoe adıyla, Teodora adıyla imparatoriçelik tahtına oturmuş, Osmanlı'da Hürrem Sultan olmuş... Bugün bile kenti gezerken Binbirdirek Sarnıcı'nın sütunları arkasından sizi gözler, geceleri Bizans saray mozaiklerinin üzerinde dolaşır, Tekfur Sarayı'nın penceresinden bizi izler.
Bugün artık ihtiyar bir deli saraylı olmuştur; süslenmeyi ihmal etmez, takar takıştırır, kokularını sürer; bir sürü çekmecesi vardır, içleri eski günlerin görkeminden kalma mücevherlerle doludur. Bu istanbul denen deli saraylının neresine dokunsan, altından bir mücevher çıkar.
Bu deli saraylı istanbul henüz ölmedi belki ama örümcek misali gecekondular sarmıştır çevresini. Takıp takıştırıp çıksa bile Binbirdirek'teki köşesinden, belki tanıyanı bile olmayacaktır. Bu deli saraylı bastonlu, ihtiyar bir nine midir, yoksa bir hayalet mi?.. Bunun kimse farkında olmayacaktır.
Deli saraylılığını yitirmiş bir istanbul bence kuru bir şey olur. Yaşamı eksik kalır, şarkısı duyulmaz, dünyanın öbür kentlerine benzer; her şeyi vardır ama hiçbir şeyi yoktur. Çünkü ruhu eksiktir. Yine adı istanbul olur ama başka istanbul olur; zaten olmaya başladığı gibi.

Ara Güler

For the first time , Ara Güler tells his photos with stories

What does Istanbul mean for me?

Istanbul is Jean Giraudoux's La Folle de Chaillot. Fikret Adil's Turkish rendition of that play is called Deli Saraylı (The palace madwoman). Since my childhood, have thought of Istanbul as a palace madwoman. But such a madwoman who has lived through Roman, Byzantine and also Ottoman times - a lunatic coming out of their common heritage. She has ridden with the gladiators in the Hippodrome, has been a Byzantine palace favourite with the name of Zoe, has sat upon the imperial throne as Theodora, was once the Ottoman Hurrem Sultan. Even today she is roving around the city, watching from behind the columns of Binbirdirek cistern, passing over the Byzantine palace mosaics by night, watching us from the window of Tekfur Palace.
Today she has become an elderly palace madwoman; she is always made up, wearing her jewellery, perfumed; she has a great number of drawers full of jewels left from former days of glory. Wherever you touch this palace lunatic called Istanbul, a gem will emerge from her depths.
Maybe the Istanbul madwoman has not yet expired, but gecekondus (shanty towns) surround her like a spider's web. Even if she were to deck herself in jewellery and emerge from the columns of Binbirdirek maybe no-one would recognise her. Is this madwoman an ancient grandmother, or is she a ghost? Nobody will ever know.
An Istanbul without her palace madwoman would, I think, be a hollow place. Her life would be incomplete, her song unheard, she would resemble the other cities of the world; they have everything, and nothing, because they lack soul. The name would still be Istanbul, but it would be another Istanbul; as it has already started to become.

Ara Güler

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat