#smrgKİTABEVİ İstanbul Nasıl Eğleniyordu -

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Melisa Matbaacılık
Dizi Adı:
Tarih
ISBN-10:
6051068084
Stok Kodu:
1199160257
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
265 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199160257
546411
İstanbul Nasıl Eğleniyordu  -
İstanbul Nasıl Eğleniyordu - #smrgKİTABEVİ
0.00
1903 doğumlu Refik Ahmet Sevengil'in 1927 yılında genç bir gazeteciyken yayınladığı İstanbul Nasıl Eğleniyordu adlı kitabı yeni baskısıyla Alfa Yayınları'ndan çıktı.

Tiyatro tarihimizin de ilk araştırmacısı olan Refik Ahmet Serengil, kimsenin ele almayı düşünmediği bir konuya el atarak, toplumsal tarihe dikkat çekiyor bu kitabında.

Kitap, 1453'ten 1927'ye kadar zaman diliminde İstanbul'da yaşayan insanların nasıl eğlendiğine odaklanıyor. Refik Ahmet Sevengil toplumun yapı taşlarını oluşturan ilklere de yer verirken okuru geçmiş zamanda yolculuğa çıkarıyor.

İstanbullular ilk kahveyi ne zaman içtiler?

Kahveye kim haram dedi?

Sultan Süleyman devrinin ünlü fahişeleri

Kışın helva sohbetlerinde ne olurdu?

İstanbul'da lale tutkusu nasıl başladı?

Sultan Üçüncü Selim'in deniz gezintileri

Türkiye'de ilk tiyatro ne zaman yapıldı?

Meyhaneler, genelevler, çalgılı kahveler

İlk kulüp ne zaman açıldı?

“Bizim edebiyatımızda, belli bir çağın arka odalarını, harlı kor parçalarını, görüntüleyen kitapların hemen hemen yok denecek kadar az olduğu söylenebilir. Bunların içinde hiç kuşku yok, Refik Ahmet Sevengil'in İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1927) adlı kitabı başı çeker. Sevengil'in kitabı ise neşeli faytondur. Yazar, ilk kalabalıklaşmanın ve eğlence odaklarının Haliç kıyılarında kırıtmaya başladığını açıklamaya girişir. İstanbullulara ilk kahveyi içirttikten sonra da Sultan Süleyman çağındaki ünlü yosmaları, sarhoşların baskınlarına uğrayan kadınlar hamamını anlatır. Bu panoramik gezi sırasında ilk tütünün İstanbula ne zaman geldiğinden söz açıldığı gibi, Kâğıthane âlemleri de savsaklanmaz. Bir sürü fırdolayıdan sonra ise kitabın ağırlık noktası meddahlara, ortaoyunculara ve de tiyatroculara kaydırılır ki, bu bölümlerde şeker-şerbet edilenler de bize ilerdeki günlerin Sevengil'in, 5 ciltlik Türk Tiyatrosu yazarını muştular. İstanbul Nasıl Eğleniyordu'yu bugünkü dile Sami Önal kazandırmıştır. Bunu yaparken de aslına bağlı kalmaya büyük bir dikkat göstermiş, anlatımın akıcılığına ise hiçbir biçimde gölge düşürmemiştir." - Salâh Birsel

KİTAPTAN “Damat İbrahim Paşa döneminde kadınlar Sadâbâd âlemlerine de katılıyorlardı. Kapalı arabalar içinde gelirler, ağaçlar arasında işve ve gülüşmelerle dolaşırlar, şakalaşırlar, gülüşürler, eğlenirler, eğlendirirlerdi.

Söz atmaların, göz süzmelerin, sataşmaların bini bir paraydı. Hatta bizzat İbrahim Paşa'nın, Sadâbâd eğlenceleri sırasında kadınlara karşı hafifmeşrepçe davranışları görülmüştü. Paşa, zevkine pek düşkündü. Güzel kadınların güzel vücutlarını çekici ve büyüleyici hatlarıyla ortaya çıkaran kıyafetlerin seyrine bayılırdı. Zaman zaman Sadâbâd âlemlerinde yanından geçen kadınların feslerine bağladıkları ince tül yaşmakların içine altın para saçar, göğüslerine altın kondururdu.

Büyükdere kıyıları, Kandilli Bahçesi ve başka gezinti yerleri de ince ve tatlı giysiler içinde nazlı ve salınarak yürüyen kadınlarla dolardı.

Kadının mesire yaşamına katılması, giysilere olağanüstü bir incelik sağlayacak derecede özen gösterilmesine neden olmuş, giyim kuşam ve süslenme biçiminde büyük bir incelik doğmuştu. Sultanlar baştan ayağa kadar incilerle süslü, düğmeleri elmastan entariler giyerler, boyunlarına fındık büyüklüğünde zümrütten ve inciden kordon, kulaklarına armut biçiminde elmas küpeler takarlar, bellerine eşsiz mücevherlerle işlenmiş geniş bir kemer bağlarlar, başlarına etrafı yakuttan yapılmış güller ve inci dizilerle süslü hotozlar koyarlar, saçlarına elmaslı ve zümrütlü iğneler iliştirirler, parmaklarına pınltılarıyla karşılarındaki insanların gözlerini kamaştıran iri elmaslı altın yüzükler takarlardı.

Sarayla ilişiği olmayan zengin kadınların giyinişleri büsbütün başkaydı. Bunlar çoğunlukla topuklarına dek ipek bir şalvar, şalvarın üzerine beyaz ipekten, kolları uzun, geniş, kenarları işlemeli, yakası bir elmas düğmeyle iliklenen ve göğsün bütün güzelliğini göz alıcı bir biçimde sunan ince bir gömlek giyerlerdi. Bunun üstünde sırma işlemeli, kollu, inci düğmeli bir entari, entarinin belinde geniş bir kemer bulunurdu. Ayaklarına beyaz terlik, başlarına kadife hotoz geçirirlerdi. Servetin derecesine göre kemer ve hotoz çeşitli büyüklük ve değerde inciler ve elmaslarla süslü bulunurdu. Hotozların üstünde incilerden çiçekler, kırmızı yakuttan güller, sarı yakuttan fulyalar, elmaslardan yaseminler oluşturulurdu. Kadınlar dalga dalga, uzun, parlak saçlarını sıkı sıkı örerlerdi.

İçeride giyilen giysilerin bu incelik ve çekiciliği dışarıda giyilenlerde de aynı kusursuzlukta kendini gösterirdi. Kadınlar sokağa çıkarken büyük bir özenle başlarını yaparlar, fes üstüne yaşmak tutunurlar, arkalarına vücutlarının kıvrımlarını, göğüs, bel ve kalça büklümlerini özenli çizgilerle belli eden sıkma feraceler giyerlerdi.” Sayfa: 172 - 173

1903 doğumlu Refik Ahmet Sevengil'in 1927 yılında genç bir gazeteciyken yayınladığı İstanbul Nasıl Eğleniyordu adlı kitabı yeni baskısıyla Alfa Yayınları'ndan çıktı.

Tiyatro tarihimizin de ilk araştırmacısı olan Refik Ahmet Serengil, kimsenin ele almayı düşünmediği bir konuya el atarak, toplumsal tarihe dikkat çekiyor bu kitabında.

Kitap, 1453'ten 1927'ye kadar zaman diliminde İstanbul'da yaşayan insanların nasıl eğlendiğine odaklanıyor. Refik Ahmet Sevengil toplumun yapı taşlarını oluşturan ilklere de yer verirken okuru geçmiş zamanda yolculuğa çıkarıyor.

İstanbullular ilk kahveyi ne zaman içtiler?

Kahveye kim haram dedi?

Sultan Süleyman devrinin ünlü fahişeleri

Kışın helva sohbetlerinde ne olurdu?

İstanbul'da lale tutkusu nasıl başladı?

Sultan Üçüncü Selim'in deniz gezintileri

Türkiye'de ilk tiyatro ne zaman yapıldı?

Meyhaneler, genelevler, çalgılı kahveler

İlk kulüp ne zaman açıldı?

“Bizim edebiyatımızda, belli bir çağın arka odalarını, harlı kor parçalarını, görüntüleyen kitapların hemen hemen yok denecek kadar az olduğu söylenebilir. Bunların içinde hiç kuşku yok, Refik Ahmet Sevengil'in İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1927) adlı kitabı başı çeker. Sevengil'in kitabı ise neşeli faytondur. Yazar, ilk kalabalıklaşmanın ve eğlence odaklarının Haliç kıyılarında kırıtmaya başladığını açıklamaya girişir. İstanbullulara ilk kahveyi içirttikten sonra da Sultan Süleyman çağındaki ünlü yosmaları, sarhoşların baskınlarına uğrayan kadınlar hamamını anlatır. Bu panoramik gezi sırasında ilk tütünün İstanbula ne zaman geldiğinden söz açıldığı gibi, Kâğıthane âlemleri de savsaklanmaz. Bir sürü fırdolayıdan sonra ise kitabın ağırlık noktası meddahlara, ortaoyunculara ve de tiyatroculara kaydırılır ki, bu bölümlerde şeker-şerbet edilenler de bize ilerdeki günlerin Sevengil'in, 5 ciltlik Türk Tiyatrosu yazarını muştular. İstanbul Nasıl Eğleniyordu'yu bugünkü dile Sami Önal kazandırmıştır. Bunu yaparken de aslına bağlı kalmaya büyük bir dikkat göstermiş, anlatımın akıcılığına ise hiçbir biçimde gölge düşürmemiştir." - Salâh Birsel

KİTAPTAN “Damat İbrahim Paşa döneminde kadınlar Sadâbâd âlemlerine de katılıyorlardı. Kapalı arabalar içinde gelirler, ağaçlar arasında işve ve gülüşmelerle dolaşırlar, şakalaşırlar, gülüşürler, eğlenirler, eğlendirirlerdi.

Söz atmaların, göz süzmelerin, sataşmaların bini bir paraydı. Hatta bizzat İbrahim Paşa'nın, Sadâbâd eğlenceleri sırasında kadınlara karşı hafifmeşrepçe davranışları görülmüştü. Paşa, zevkine pek düşkündü. Güzel kadınların güzel vücutlarını çekici ve büyüleyici hatlarıyla ortaya çıkaran kıyafetlerin seyrine bayılırdı. Zaman zaman Sadâbâd âlemlerinde yanından geçen kadınların feslerine bağladıkları ince tül yaşmakların içine altın para saçar, göğüslerine altın kondururdu.

Büyükdere kıyıları, Kandilli Bahçesi ve başka gezinti yerleri de ince ve tatlı giysiler içinde nazlı ve salınarak yürüyen kadınlarla dolardı.

Kadının mesire yaşamına katılması, giysilere olağanüstü bir incelik sağlayacak derecede özen gösterilmesine neden olmuş, giyim kuşam ve süslenme biçiminde büyük bir incelik doğmuştu. Sultanlar baştan ayağa kadar incilerle süslü, düğmeleri elmastan entariler giyerler, boyunlarına fındık büyüklüğünde zümrütten ve inciden kordon, kulaklarına armut biçiminde elmas küpeler takarlar, bellerine eşsiz mücevherlerle işlenmiş geniş bir kemer bağlarlar, başlarına etrafı yakuttan yapılmış güller ve inci dizilerle süslü hotozlar koyarlar, saçlarına elmaslı ve zümrütlü iğneler iliştirirler, parmaklarına pınltılarıyla karşılarındaki insanların gözlerini kamaştıran iri elmaslı altın yüzükler takarlardı.

Sarayla ilişiği olmayan zengin kadınların giyinişleri büsbütün başkaydı. Bunlar çoğunlukla topuklarına dek ipek bir şalvar, şalvarın üzerine beyaz ipekten, kolları uzun, geniş, kenarları işlemeli, yakası bir elmas düğmeyle iliklenen ve göğsün bütün güzelliğini göz alıcı bir biçimde sunan ince bir gömlek giyerlerdi. Bunun üstünde sırma işlemeli, kollu, inci düğmeli bir entari, entarinin belinde geniş bir kemer bulunurdu. Ayaklarına beyaz terlik, başlarına kadife hotoz geçirirlerdi. Servetin derecesine göre kemer ve hotoz çeşitli büyüklük ve değerde inciler ve elmaslarla süslü bulunurdu. Hotozların üstünde incilerden çiçekler, kırmızı yakuttan güller, sarı yakuttan fulyalar, elmaslardan yaseminler oluşturulurdu. Kadınlar dalga dalga, uzun, parlak saçlarını sıkı sıkı örerlerdi.

İçeride giyilen giysilerin bu incelik ve çekiciliği dışarıda giyilenlerde de aynı kusursuzlukta kendini gösterirdi. Kadınlar sokağa çıkarken büyük bir özenle başlarını yaparlar, fes üstüne yaşmak tutunurlar, arkalarına vücutlarının kıvrımlarını, göğüs, bel ve kalça büklümlerini özenli çizgilerle belli eden sıkma feraceler giyerlerdi.” Sayfa: 172 - 173

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat