#smrgSAHAF Bir Uçtan Bir Uca: İsrail İsveç İran Afganistan Romanya / Al İşte İstanbul (2 KİTAP) -

Kondisyon:
Yeni Gibi
Basıldığı Matbaa:
Yaylacık Matbaası
Dizi Adı:
Sayı: 4
ISBN-10:
1301028X
Hazırlayan:
Çizim: Roberto de Angelis
Stok Kodu:
1199056280
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
368 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2004
Çeviren:
Kozan Demircan
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199056280
442274
Bir Uçtan Bir Uca: İsrail İsveç İran Afganistan Romanya / Al İşte İstanbul (2 KİTAP) -
Bir Uçtan Bir Uca: İsrail İsveç İran Afganistan Romanya / Al İşte İstanbul (2 KİTAP) - #smrgSAHAF
0.00
KUDÜS İSRAİL hava alanına bir pazartesi akşamı saat sekiz buçukta indik. Balkonundan küçük bir kalabalığın gelenlere el salladığı çiçekler içinde aydınlık bir bina... Alan kulesinin dönerek etrafı tarayan mavimtrak ışıklı projektörü... Ellerinde çantalarıyla pardesüleri gümrüğe doğru hızlı hızlı yürüyen yolcular... Hava ılık ılık ılık... İstasyon binasının henüz tamamlanmadığı, karanlıkta kenara çekilmiş uyuklayan inşaat makinelerinden, uzun boylu vinçlerden anlaşılıyor. Zaten bütün İsrail, mavi bayrağında iç içe ters oturtulmuş iki üçgen gibi inşaat, teşkilat, çalışma ile hurafe kokan bir tarih, berrak bir gök ve yaşama aşkından ibaret. Gümrükte beklerken şanj bürosunda yirmi dolar bozdurduk. Dış yolculuklarda en aklımı karıştıran şey de bu döviz hesapları... Oldum olası rakama karşı her türlü kazığı yemeğe razı bir alerjim vardır; bir de şu kadar Türk parası resmi kurdan bu kadar, karaborsadan şu kadar dolar eder; şu kadar dolar resmi kurdan bu kadar, karaborsadan şu kadar İsrail lirası eder diye kambiyo işkencesine dalınca beynim karıncalanmaya başlıyor. Ayrıca İsrail'de resmi kurla turistlere tanınan kur da farklı... Turistlerin dolarını galiba otuz altı kuruş bir pirim vererek bozuyorlar. Neyse, yirmi dolara kırk dört İsrail lirası aldım... Bir elimde valiz, bir elimde yazı makinesi, kolumda pardesü, koltuğumda uçaktan ucuza aldığım bir karton Amerikan sigarası, bir oraya bir buraya bakınarak Kudüs'e gidecek bir vasıta arıyoruz. Pardesü kayıyor, etekleri yere sürünüyor, çantayı bırakmadan onu düzelteyim derken koltuğumun altındaki sigara kartonu cazibe kanununun tesiriyle yavaş yavaş yere doğru uzuyor, şöyle bir silkinip hepsini toplamak isterken makine bacaklarıma çarpıyor, çantanın ağırlığını dengelemek için vücudum bir tarafa yatmış, ona buna Kudüs'e giden vasıtaların yerini soruyorum. Kimi bir köşeyi gösteriyor, kimi öteki köşeyi... İçimde de gizli bir endişe, ya arabalar ben binmeden kalkarsa... Koşuşanlar, hasret gidermek için sarılanlar, kol kola girip otobüslere doğru hızlı hızlı yürüyenler...
KUDÜS İSRAİL hava alanına bir pazartesi akşamı saat sekiz buçukta indik. Balkonundan küçük bir kalabalığın gelenlere el salladığı çiçekler içinde aydınlık bir bina... Alan kulesinin dönerek etrafı tarayan mavimtrak ışıklı projektörü... Ellerinde çantalarıyla pardesüleri gümrüğe doğru hızlı hızlı yürüyen yolcular... Hava ılık ılık ılık... İstasyon binasının henüz tamamlanmadığı, karanlıkta kenara çekilmiş uyuklayan inşaat makinelerinden, uzun boylu vinçlerden anlaşılıyor. Zaten bütün İsrail, mavi bayrağında iç içe ters oturtulmuş iki üçgen gibi inşaat, teşkilat, çalışma ile hurafe kokan bir tarih, berrak bir gök ve yaşama aşkından ibaret. Gümrükte beklerken şanj bürosunda yirmi dolar bozdurduk. Dış yolculuklarda en aklımı karıştıran şey de bu döviz hesapları... Oldum olası rakama karşı her türlü kazığı yemeğe razı bir alerjim vardır; bir de şu kadar Türk parası resmi kurdan bu kadar, karaborsadan şu kadar dolar eder; şu kadar dolar resmi kurdan bu kadar, karaborsadan şu kadar İsrail lirası eder diye kambiyo işkencesine dalınca beynim karıncalanmaya başlıyor. Ayrıca İsrail'de resmi kurla turistlere tanınan kur da farklı... Turistlerin dolarını galiba otuz altı kuruş bir pirim vererek bozuyorlar. Neyse, yirmi dolara kırk dört İsrail lirası aldım... Bir elimde valiz, bir elimde yazı makinesi, kolumda pardesü, koltuğumda uçaktan ucuza aldığım bir karton Amerikan sigarası, bir oraya bir buraya bakınarak Kudüs'e gidecek bir vasıta arıyoruz. Pardesü kayıyor, etekleri yere sürünüyor, çantayı bırakmadan onu düzelteyim derken koltuğumun altındaki sigara kartonu cazibe kanununun tesiriyle yavaş yavaş yere doğru uzuyor, şöyle bir silkinip hepsini toplamak isterken makine bacaklarıma çarpıyor, çantanın ağırlığını dengelemek için vücudum bir tarafa yatmış, ona buna Kudüs'e giden vasıtaların yerini soruyorum. Kimi bir köşeyi gösteriyor, kimi öteki köşeyi... İçimde de gizli bir endişe, ya arabalar ben binmeden kalkarsa... Koşuşanlar, hasret gidermek için sarılanlar, kol kola girip otobüslere doğru hızlı hızlı yürüyenler...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat