Metafizik / gayb âlemi ile ilgili olan her tartışma, akıl yürütme Kur'ân'ın ifâdesiyle "Gayba taş atmaktan" ibârettir. Zira kısıtlı yeteneklerimiz ancak bu dünyânın realitesini kavramaya yöneliktir. Diğer taraftan eşya da, bu eşyayı değerlendirecek olan insân da varlıkları itibariyle "Mutlak Hakîkat"in önünde birer perdedirler. Bu yüzden de gözlerimizin görmediği, kulaklarımızın işitmediği, akıllarımızın hayal dahi edemeyeceği öte âlemin realitesine gözümüzü açtığımızda karşımıza çıkacak olan tek duygu şaşkınlık ve hayrettir.
Zira Yaratıcı Kudret olan Allah görünen bu âlemin nalını ters çakmış, zıtların polaritesinden oluşan bir sahneyi karşımıza çıkarmıştır. Bu sahneye "İlm-i Ledün" penceresinden bakarsak, bütün bu görünen / yapılan eylemlerin ardında "ezelî hikmet"e uygun bir gerçekliğin bulunduğunu zevk ederek öğreniriz. Bu gerçekliğin ise iki vechesi vardır: Birincisi Şerîat, diğeri Hakîkat. Asl olan her ikisini de cem eden, zâhiri görürken/yaşarken bâtından perdelenmeyen, bâtını görürken / yaşarken de zâhiri ihmal etmeyen "Muhammedî" bir nazardır.
Metafizik / gayb âlemi ile ilgili olan her tartışma, akıl yürütme Kur'ân'ın ifâdesiyle "Gayba taş atmaktan" ibârettir. Zira kısıtlı yeteneklerimiz ancak bu dünyânın realitesini kavramaya yöneliktir. Diğer taraftan eşya da, bu eşyayı değerlendirecek olan insân da varlıkları itibariyle "Mutlak Hakîkat"in önünde birer perdedirler. Bu yüzden de gözlerimizin görmediği, kulaklarımızın işitmediği, akıllarımızın hayal dahi edemeyeceği öte âlemin realitesine gözümüzü açtığımızda karşımıza çıkacak olan tek duygu şaşkınlık ve hayrettir.
Zira Yaratıcı Kudret olan Allah görünen bu âlemin nalını ters çakmış, zıtların polaritesinden oluşan bir sahneyi karşımıza çıkarmıştır. Bu sahneye "İlm-i Ledün" penceresinden bakarsak, bütün bu görünen / yapılan eylemlerin ardında "ezelî hikmet"e uygun bir gerçekliğin bulunduğunu zevk ederek öğreniriz. Bu gerçekliğin ise iki vechesi vardır: Birincisi Şerîat, diğeri Hakîkat. Asl olan her ikisini de cem eden, zâhiri görürken/yaşarken bâtından perdelenmeyen, bâtını görürken / yaşarken de zâhiri ihmal etmeyen "Muhammedî" bir nazardır.